Aşkta ve savaşta
Sanat ürünleri hayatı taklit ediyor, hayatsa bir oyunu… Binlerce yıldır nesilden nesle aktarılan satranç, insanlara ilham vermeye devam ediyor, basit bir strateji oyunu gibi görünse de hayata dair pek çok ipucunu bünyesinde barındırıyor. Foreign Policy dergisinde yayınlanan bir makale, bu konuda derinlemesine bir özet sunuyor.
Satrancın tarihini milattan önce 6. yüzyıla kadar götürmek mümkün. Medeniyetlerin kendi değerlerinin satranca yansımasının ilk örneği, oyunun aynı dönemde İran’a taşınmasıyla yaşanıyor. Günümüzde “Şah Mat” olarak bilinen, önderi öldürme hamlesi kaynağını İran Şahı’ndan alıyor. Oyunun yüzlerce yıl sonra, Orta Çağ’da Avrupa’ya taşınmasıyla birlikte tüm öğeleri yeniden kodlanmaya başlanıyor. İran kültüründeki Vezir taşı, Avrupa’da Queen (Kraliçe) olarak karşılığını buluyor. Savaş stratejisi olarak kurgulanan satrancın batı dünyasına taşınmasıyla birlikte, ilk satranç kitabı 16. yüzyılda İspanya’da yazılıyor. Bu olay zamanlama açısında da İspanya İmparatorluğu’nun altın yıllarına denk geliyor.
Medeniyetlerin ve satrancın eşzamanlı yükselişinin tek örneği bu değil üstelik. Fransa ve Britanya’nın yükselişi de bu ülkelerde satranç üstatlarının yetişmesine denk geliyor. İki ülkenin dünyanın farklı bölgelerinde yaşadıkları rekabetteki kıran kırana çarpışma, satrançtaki gücünden de beslendi. Bu konuda örnek tarihsel şahsiyetlerinden biri de satranç ustası olan Fransa İmparatoru Napolyon’du.
19. yüzyıl dünya genelinde ilk satranç turnuvasına tanıklık etti. Devletlerarası rekabet kızışırken, savaş stratejistlerine olan ihtiyaç da giderek arttı. Savaşlar çağına girilirken askeri konularda uzmanlaşan ülkeler en iyi satranç oyuncularını çıkarmaya devam ettiler. Örneğin 2. Dünya Savaşı öncesinde düzenlenen Satranç Olimpiyatı’nı Nazi Almanya kazandı. Bu dönemde Alman gazeteleri sıklıkla dövüşçü ruhun üstünlüklerinden ve Aryan Satranç’tan bahseden haberler yayınladı.
Bu durum savaş sonrası dönemde ABD’nin yükselişi ve Soğuk Savaş’la birlikte devam etti. Sovyet satranç ustaları zaman zaman avantajı ele geçirse de 1970’li yıllarda ortaya çıkan ABD’li Bobby Fischer adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından kurulan Rusya Federasyonu’nun simgesiyse Garry Kasparov oldu. Bugünün yükselen medeniyetlerine göz attığımızda, gelecekte Çinli satranç oyuncularının adını daha fazla duyacağımızı tahmin etmek güç değil.