Her şey meydanda…
Eski Yunan’da “toplantı yeri” anlamına da gelen “agora” adıyla anılan meydanlar, Roma’da “forum”lara, günümüzde kent meydanlarına dönüştüler. Antik ya da modern, adları ne olursa olsun meydanların kimliği hiç değişmedi. Kentle ilgili her türlü faaliyet meydanlarda hayat buldu. Toplumların sosyal yaşamının tanıkları, birlikte eğlenmenin, buluşmanın ve alışverişin mekanı oldular. Meydanlar kentin kimliğine dair ipuçlarını taşıdılar. Bulundukları şehrin, hatta ülkenin dünyaya gösteriler sunulan sahneleri oldular.
Meydanlar, ortak bir dil oluşturmanın ve kendini en iyi ifade etmenin alanıdır. İnsana dair her şey, şehirlerin gösteri alanı meydanlarda yaşanır. Kulak verip dinlediğimizde, meydanlar bize çok şey anlatıyor. Dünyanın neresine giderseniz gidin, şehrin kalbine giden yol meydanlardan geçiyor. New York, Paris, Londra, Venedik, Berlin, İstanbul, Tahran, Mısır, Pekin… Tüm bu şehirler, hiç görmeseniz bile meydanlarıyla akıllarda yer ediyor.
Meydanlar ayrıca birer semboldür. Her biri yüzlerce farklı hikayeyi hafızasında saklar. Dünya döndüğü sürece meydanlar insanların gösteri alanları olmaya devam edecek. Çoğu insan için meydanlar sadece “gezilecek yerler” olsa da; binalarına, dükkanlarına, caddelerine ve tarihi dokularına kulak verdiğinizde kulağınıza farklı toplumsal hikayeler fısıldıyorlar.
İnsanların ortak bir dil oluşturduğu şehirlerin gösteri alanlarını dinlemenin zamanıdır. Dünyanın belli başlı meydanlarına her gün kısa bir gezinti yapacağız. Mısır’ın sembolü Tahrir, Pekin’in simgesi Tiananmen, bir Sovyet masalı Kızıl Meydan, İstanbul’un kalbi Taksim ve diğerleri… Firdevs Meydanı (Bağdat), Azadi Meydanı (Tahran), Mayo Meydanı (Buenos Aires), St. Peter Meydanı (Vatikan), Paris Meydanı (Berlin), Times Meydanı (New York), San Marco Meydanı (Venedik)…