Yavaş iletişimin tam zamanı
Pek çoğumuz iş hayatında tamamıyla internetle örülmüş bir dünyadan besleniyoruz. Girişimci bir kapitalist veya fikri emek karşılığı çalışan bir işçi de olsak dijital medya, büyük veri ve iş dünyası bilgilerini kapsayan, toplumsal sorunlarla bağlantılı yeni modellere odaklanmak hepimizin işinin bir parçası artık. Kişisel tercihiniz her daim “çevrimiçi” görünmek olabilir. Bir yandan e-postalarınızı dakikalar içinde yanıtlarken, bir yandan ya belge tarıyor ya da telefonla konuşuyor olabilirsiniz. Bir Blackberry’niz, Samsung Galaxy’niz ve iPad’iniz olabilir. Fakat tüm bu “akıllı” cihazların ve yeni iletişim yöntemlerinin gerçek bir iletişimin bölünmüş parçaları olduğunu ve iletişimin akışını gerginleştirdiğini hesaba katmamız gerekiyor. Tüm bu teknoloji aynı zamanda kötü yönetilen, hızlı tüketilen örtülü bir içeriğe sahip.
Çoklu görev (Multi-tasking) kavramı da dönüşüm geçiriyor. Aynı anda pek çok işi yaparken, yapılması gereken şeyi anlatmaya vakit harcamaktansa, kendimiz o işin daha fazlasını yapmak için zaman harcıyoruz örneğin. Her neyi yapıyorsak, onunla bağlantılı geliştirdiğimiz yöntemleri en etkili hale getirmeye uğraşıyoruz. Bunu yaparken de iletişimimizin kalitesi düşüyor, karşımızdakinin söylediklerine olan ilgimiz azalıyor.
Artık öylesine bir umursamazlıkla kestirip atamayacağımız bir gerçekle yüz yüzeyiz: E-mail, sosyal ağlar ve yazılı metinler üzerinden ilişkilerimizi inşa edip, problemlerimizi onlar yoluyla çözüyoruz! Hızlı, sık sık ve yüksek sesle yapılan iletişim, düşünceli ve etkili bir iletişimde eşitsizlik yaratır! Konunun üzerine ince bir çizgi çekmek adına konuşmanın miktarını artırmak asla konuşmanın kalitesini belirleyen bir unsur değildir! Artık internetli bir hayatımız var: Bu gerçeği göz önünde bulundurarak iletişimde izleyebileceğimiz üç yol var.
1) Var olanı kayıt altına almaya değil, kendisini yaşamaya odaklanın. Pek çoğumuz özel bir şey yakaladığımızda, neredeyse içgüdüsel olarak onu Twitter ya da For Square ile duyurmak ve paylaşmak isteğine kapılıyoruz. Bir performansı Youtube’a yüklemek için kaydediyoruz. Mevcut olanı kayıt altına almaya çalışırken, kendi canlı hatıralarımızın misafiri konumunda oluyoruz. Bu dijital ekleme işlemleri felsefi ve psiko-davranışsal olarak yaşadığımız deneyimin kıymetini düşürüyor ve ona karşı “tarafsız” olmamızı sağlıyor.
2) Birine yorum yazmaya odaklanmak yerine yorum değeri olacak yeni bir ana odaklanın. Her şeye yorum yapılabilecek yeni bir dünyada yaşıyoruz. Her türlü açık oturum ortamlarında aşağılayıcı, hissiz ve hatta olumsuzculuğa (sinisizm) varan yorumlar görme tehlikesi her zaman vardır. Şirketlerin kamunun gazabıyla karşılaşması açısından harika bir ortam. Ancak bu eleştirilerin laf kalabalığı içinde eriyip kaybolmaması için daha ılımlı ve yapıcı biçimde ifade edilmeye de ihtiyaçları var.
3) Gerçek sorunla ve önceliklerle yüz yüze iletişim yoluyla yüzleşin. Telekonferans ve Skype gibi gelişmiş iletişim ağları yüz yüze yapılan bir sohbeti asla yenemez!
Derleyen: Belkıs Dalkıranoğlu