Dinlemenin erdemi
(Yazar: Prof. Dr. Turgay Biçer, İçerik Fabrikası)
Yıllar önce eğitim için gittiğim ABD – California Üniversitesi’nde Kızılderililer günübirlik pazar kurmuşlar, kendi ürünlerini satıyorlardı. Ben de birkaç deri parçası, bir mavi boncuk ve birkaç tüy iliştirilmiş olan; adına “Talking Stick denilen, 10 cmlik bu çubuğu ilginç bulmuş, 8.50 $ vererek almıştım. Kızılderili’ye çubuğun ne işe yaradığını sorduğumda bana “bizim çadırlarda bunu alan konuşur” dedi; peki ya diğerleri” dediğimde, “onlar da dinleme erdemi gösterirler” demişti. Bu sözden etkilenmiş ve çubuğu almıştım. Çok kez de bu çubuğu kendi eğitimlerimde kullanmıştım.
Yılardır dinlemenin nasıl bir erdem olduğunu kendi kafamda sorgulayıp durmuştum. Hem davranış bilimleri ile uğraşıp hem de yıllarla birlikte olgunlaşmaya başlayınca gerçekten dinlemenin farklı bir olgu, beceri, yetenek ve olgunluk olduğunu anladım. Oysa bugüne kadar konuşmanın daha önemli olduğuna tanık olmuştum. Konuşabiliyor, sorgulayabiliyor, emir verebiliyor, insanlara ne kadar tepeden bakabiliyor ve hatta ne kadar gizemli görünüyorsan o kadar değerli ve önemlisindir. Özellikle büyük mevkilere gelmişsen, adının önünde unvanların varsa -istisnalar hariç- o kadar sözü dinlenen ve özel ihtimam gösterilen birisi olursun bizim ülkemizde.
Daha geçen bir gün arkadaş meclisinde bir arkadaş bana merakla benim meslekten sorular yöneltti. Ben daha ağzımı açmadan diğer arkadaşlarım olayla ilgili döktürmeye başladılar. Ben de hayretle onları dinlemeye başladım. Birisi çıkıp da “yahu arkadaşlar burada uzmanı var neden ona sormuyoruz ki” bile demedi…
Bazen eğitime gittiğimde kurumlarda yemek esnasında veya aralarda bazı yöneticiler bana soru sormak, bilgilerimi almak ve beni tanımak yerine, benim konumun ne kadar hâkimi olduklarını bana anlatıp dururlar. Hatırlarım bir eğitimde yemek yerken canım sıkılmış ve çağıran şirket yöneticisine “Bence eğitimi siz vermelisiniz; bana verdiğiniz parayı sokağa atıyorsunuz” demek zorunda kalmıştım.
Son zamanlarda insanların birbirlerini dinlemede sorun yaşadıklarına daha çok tanık oluyorum. O kadar çok hata yakalıyorum ki örneğin: Dinlermiş gibi görünenler, saplantılı dinleyenler, hata bulmak için dinleyenler, sürekli savunma yaparak dinleyenler, taklitçi dinleyenler ve işine geleni dinleyenler. Bir de gerçekten karşısındakini öne çıkarıp ne dediğini anlamaya çalışanlar var. Bu insanları görünce gözlerim parlıyor; doğal olarak saygı duymaya başlıyorum. Bu insanlar gerçekten karşısındaki kişiye odaklanıyorlar. Ona sorular soruyorlar, gerekten anlamaya çalışıyorlar, önyargısızlar. Yeri geldiğinde de gerçekten konuşmaya anlaşmaya çalışıyorlar ve asla karşındakinin üstünde bir hâkimiyet kurmak veya karşısındakine gününü göstermek gibi bir niyetleri yok; gerek bile duymuyorlar.
İletişim araçlarının hayal edilemeyecek kadar geliştiği bir zamanda iletişim, konuşma ve özellikle “dinleme” becerilerimizin körleştiği bir zaman dahi hatırlamıyorum. Korkarım böyle giderse “körler sağırlar birbirini ağırlar” özdeyişini daha sık duyacağız… Oysa dinlemek o kadar basit, anlamlı, zararsız ve o kadar da insanı insan yapan önemli bir insanlık kıstasıdır…