Sade ve sadece eğitim
Eğitim alanında hizmet verenler, eğitim yönetimi ve eğitim süreçlerini gerçekleştiren yetkililerin çoğu, “Eğitmenin Eğitimi” kavramı ile tanışmış, bu eğitim sürecinden geçmiştir. Bu konudaki en önemli ve olması gereken mesaj sadece “sadelik” dir. Anlatımınız, sunumunuz, duruşunuz ve hatta giydiğiniz kıyafete kadar eğitimin her bir noktasında olması gereken sadelik…
Yalın bir anlatım şeklini, verilmesi amaçlanan eğitimin kalite ölçütü olarak da görebiliriz. Her ne olursa olsun anlatılmak istenen, ağdalı bir anlatımla veya sırf etkileyici olacağı düşüncesi ile süslendi ise amacına ulaşamayacağı gibi sizin de emeğinizin katili olmuştur diyebiliriz. Bazen eğitimlerde, seminer veya konferanslarda göz kapaklarınızın ağırlığının vücut ağırlığınızdan fazla olabileceğini düşünürken ve gözlerinizi kapatıp derin bir uykuya dalmamak için büyük bir savaş verirken bulursunuz kendinizi. İlla ki başınıza gelmiştir. Farklı bir tabir ile “bitse de gitsek sendromu”. Evet bu bir çeşit sendromdur aslında. Oysa eğitimden beklentiniz tadı damağınızda kalmış bir dondurma kadar lezzetli ve keyif dolu bir yolculuk olmasıydı değil mi?
İçerik sade ve net olmalı bu konuda hemfikiriz evet ama içeriği karşı tarafa aktaran eğitici, sunucu, konuşmacı adı her ne olursa olsun, ilgili kişinin sadeliği de içerik kadar etkili ve amaca ulaşmak adına hayati önem taşıyor. Çok ciddi veya fazlasıyla neşeli, kendini stand-up gösterisine hazırlamış ya da bir komedyen edası ile çıkılan o sahne aslında sahne değil işte. Yeri orası değil daha da doğrusu. Alıcı, verici ve bir mesaj var doğru ama ya orada alıcıların bulunma ve de sizin sunumunuzun amacı? Hem alıcının vericisinden beklentisi bu yönde mi olacak bakalım. Siz siz olun eğitimlerinizi bir şölene veya bir şova dönüştürmek için gerek görsel gerek sözsel olarak aşırıya kaçmış çabalar sarf ederek mesajın formatı ile oynamayın.
Peki ya ne yapmalı?
Vereceğimiz eğitimleri planlarken önce birkaç dakika gözlerimizi kapatsak mesela. Aydınlık, sakız gibi bembeyaz perdeleri iki yana açılmış, içerisine güneşin sızdığı, az ama yeterli eşyalar ile döşenmiş, soft renkler ile bembeyazın göz yoran halinin kırıldığı ama aydınlığına da gölge düşürülmemiş, belki bir fesleğenin rahatlatıcı kokusunun ortalığa yayıldığı, dingin, sade ve ayrıntılarda renklerin fark edildiği, huzur dolu ve çıkmak istemeyeceğiniz, izlerken yorulmak yerine dinlenebileceğiniz bir odada hayal edebilsek kendimizi. O odanın bizde bıraktığı his ve haz ile inşa etsek tüm eğitim yapılarımızı ve sunabilsek… Tüm vericiler alıcılarına doğru mesajları en doğru şekilde iletebilse böylelikle. Basitleştirmek bu kadar zor olmazdı o zaman birçoğumuz için belki…
İçerik Fabrikası editörlerinden Esra Ulutaş Atan ‘ın diğer yazılarına ve benzer içeriklere İçerik Fabrikası’ndan ulaşabilirsiniz.
Yazar: Esra Ulaş Atan