Türkiye’nin İklim ve Sürdürülebilirlik Yolculuğu
Dr. Duygu Erten sivil toplum kuruluşları (STK)lar, özel sektör ve akademi arasında köprü olan çalışmalarıyla yapı sektöründe sürdürülebilirlik ve yaşayan binalar alanında çalışan bir inşaat mühendisi. Dünyanın en büyük yeşil emlak STK’sı olan Amerikan Yeşil Binalar Konseyi (USGBC) Yönetim Kuruluna seçilen ilk Türk. Urban Land Institute (ULI) Avrupa Sürdürülebilirlik Komisyonu üyesi ve Uluslararası Tesis Yöneticileri (IFMA) Derneği Bilim Komitesi üyesi. Erten, Amerikan Yeşil Binalar Konseyi “Sürdürülebilirlikte Kadın Liderlik Ödülü” (2017) sahibi.
İndeks İçerik İletişim ve Danışmanlık Kurucu Başkanı Yaprak Özer’le gayrimenkul ve inşaat sektörü çerçevesinde sürdürülebilirlik sohbetleri başta Türkiye olmak üzere, küresel düzeyde iklim krizinin sebep sonuç ilişkilerini anımsamamız adına kritik bir fırsat. Sohbeti Spotify’dan dinleyebilirsiniz.
Montreal’de gerçekleşen BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı’nda (COP15), biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için tarihi bir anlaşmaya imza atıldı noktasıyla bu söyleşiye başlamak mantıklı olacak. Bu anlaşmanın önemi en basit tarifiyle Montreal Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçevesi ile doğayı korumak için yeni bir plan üzerinde anlaşmaya varılmış oldu. Dünyanın dört bir yanındaki biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak, topraklarımızı, denizlerimizi yani gezegenimizi; yerli halkların ve yerel toplulukların haklarına saygı gösterecek şekilde korumak, restore etmek için gerçek bir ilerleme umabileceğimiz anlamına geliyor. Kabul edilen metin, kaçak biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak için atmamız gereken adımları, bunu nasıl finanse edeceğimizi, ilerlemenin nasıl izlenip raporlanacağını çerçeveliyor. Anlaşmanın iddialı bir yol haritası bulunuyor.
Yaprak Özer: Türkiye için de önemli bir anlaşma olduğu söylenebilir mi?
Duygu Erten: 195 ülkenin imzaladığı BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne Türkiye 1996 yılında taraf olmuştu. Türkiye’nin 2024-2026 dönem başkanlığını yürüteceği BM Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’nin 2024 yılında gerçekleştirilecek 16. Taraflar Konferansı’na (COP16) Türkiye ev sahipliği yapacak.
Yaprak Özer: Biyoçeşitlilik neden aniden konuşulmaya başlandı?
Duygu Erten: Biyoçeşitlilik insan yaşamı ile birbirine bağlı, iç içe geçmiş ve bölünmez. Toplumlarımız ve ekonomilerimiz sağlıklı ve işleyen ekosistemlere bağlı. Biyolojik çeşitlilik olmadan sürdürülebilir kalkınma, istikrarlı bir iklim olamaz. En tehlikeli yanılgılardan biri, doğayı koruyup korumayacağımız konusunda bir seçeneğimiz olduğudur, COP15 anlaşması, bu gerçeğin tanınmasında tarihi bir toplantı. Kararlaştırıldığı gibi eylemlere geçilirse, kimseyi geride bırakmayan sağlıklı bir gezegende gelecek için bir rota belirleyecek fırsattır.
Yaprak Özer: Anlaşmada hangi konular öne çıktı?
Duygu Erten: Ön plana çıkan konular iklim, gıda ve ekonomik güvenlik. Anlaşma, gelecek nesiller için doğayı korumayı, iyileştirmeyi ve yeşil yatırımları teşvik etmeyi amaçlayan küresel hedefleri içeriyor. 2030’a kadar en az 200 milyar dolarlık finansman sağlanacak. Bu kapsamda yerel ve uluslararası kaynaklar için teşvikler yaratılacak. Kara ve denizde bozulan ekosistemlerin yüzde 30’unu restore edecek olan anlaşmayla birlikte tehdit altında olan türlerin insan kaynaklı etkiler sebebiyle yok oluşunu durdurmak ve ekosistemleri iyileştirmek için de harekete geçilecek. Aşırı tüketimin ve atık oluşumunun önemli ölçüde azaltılması ve gıda israfının yarıya indirilmesi dahil olmak üzere, 2030’a kadar tüketimden kaynaklanan küresel ayak izi azaltılacak.
Tarım, su ürünleri yetiştiriciliği, balıkçılık ve ormancılık alanlarının sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi ve agroekoloji dahil biyoçeşitlilik dostu uygulamaların önemli ölçüde artırılması sağlanacak. Pestisit kullanımı 2030’a kadar en az yüzde 50 oranında azaltılacakken, istilacı yabancı türlerin yaygınlaşması ise önlenecek. Anlaşma kapsamında, yağmur ormanları ve sulak alanlar gibi hayati ekosistemlerin ve yerli halkların haklarının korunmasına yönelik stratejiler de belirlenecek.
Yaprak Özer: Anlaşmanın bağlayıcılığı var mı?
Duygu Erten: COP15’de karar verilen bu anlaşma yasal olarak bağlayıcı değil. Ancak hükümetler, ülkelerin Paris İklim Anlaşması’nda ilerleme göstermek için kullandıkları ulusal olarak belirlenmiş katkılara benzer şekilde, bir sonraki COP’a kadar güncellenmiş Ulusal Biyoçeşitlilik Stratejileri ve Eylem Planları ile Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Finans Stratejileri’ni hazırlayacak. Ulusal eylemlerin kümülatif etkisinin 2030 ve 2050 için küresel hedeflere ulaşmakta yeterli olup olmadığı ise değerlendirilecek. Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen hedeflere ulaşılması bu anlaşmada yapılması gerekenleri yerine getirmeden mümkün görünmüyor. Doğayı iyileştirmek ve biyoçeşitliliği korumak için bu konferans tam bir dönüm noktası.
Yaprak Özer: Global gayrimenkul sektörü ne planlıyor?
Duygu Erten: Son yıllarda, halkın iklim değişikliği ve çevresel etkileri konusundaki endişesi inşaat sektöründe ana akıma girdi. Malzeme çıkarma, inşaat ürünlerinin imalatı, binaların inşası ve yenilenmesinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının toplam sera gazlarının yüzde 10’nundan fazla. Daha fazla malzeme verimliliği bu emisyonları azaltabilir. Ayrıca inşaat sektörü, AB’nin toplam atık üretiminin yüzde 35’inden fazlasına karşı sorumlu.
Yaprak Özer: AB yeşil mutabakatının inşaat sektöründeki hedefleri neler?
Duygu Erten: Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın çeşitli hedefleri var, iklim nötr bir Avrupa olma hedefi altında, döngüsel ekonomi ve bina yenilemesi gibi iki çok önemli konuyu ajandanın ilk maddeleri yaparak inşaat sektörüne dokunuyor. Bu Mutabakat, girişimlerin başlatılmasının yanı sıra, özellikle uygulanması ve verimli uygulanması açısından mevcut mevzuat ve politikaların gözden geçirilmesini içeriyor.
Yaprak Özer: Yeşil Mutabakat’la Yenileme Dalgası mı geliyor?
Duygu Erten: AB Yeşil Mutabakatının, inşaat sektörüne odaklanması çeşitli faktörlerden kaynaklanıyor. Binalar şu anda küresel karbon emisyonlarının yüzde 38’inden sorumlu. Bu emisyonların yüzde 28’i binaları ısıtmak, soğutmak ve güç sağlamak için gereken enerji ve geri kalan yüzde 10’u malzeme ve inşaatın sorumlu olduğu emisyonlar.
Enerji ve kaynak tasarruflu bir şekilde inşa etmek ve yenilemek, AB Yeşil Mutabakatı’nın temel taşları. AB’nin temel hedefi, şu anda yüzde 1 civarında olan binaların yenileme oranını “en az ikiye hatta üçe katlamak” ve binaların enerji performansıyla ilgili mevzuatın titizlikle uygulanmasını sağlamak için “üye devletlerin” ulusal uzun vadeli yenileme stratejilerinin bir değerlendirmesini yapmak.
Bina emisyonlarını en az yüzde 55 oranında azaltmak ve 2050 yılına kadar iklim nötr bir Avrupa’nın temellerini inşa etmek için AB tarafından ortaya konan “Yenileme Dalgası”, 2030 yılına kadar 35 milyon verimsiz binayı yenilemeyi hedefliyor. AB’deki binaların yüzde 85-95’inin 2050 yılında hala ayakta olması bekleniyor. Bunların yenilenmesi, emisyonları ve enerji kullanımını azaltmak için gerekli. Yeni ortaya konan Avrupa Bauhaus tarzı, sürdürülebilir tasarımı ve doğaya dayalı malzemeleri teşvik edecek. Yenileme dalgasının amacı, emisyonları azaltmak, iyileşmeyi artırmak, enerji yoksulluğunu azaltmak, vatandaşların faturalarını düşürecek enerji formülleri üretmek, 2030 yılına kadar inşaat sektöründe 160.000 yeşil iş yaratılması. İklim hedeflerini desteklemek için azaltılmış emisyon ve enerji kullanımı şart. Yeni Bir Avrupa Bauhaus aracılığıyla karbonsuz, dijitalleştirilmiş ve akıllı evler için iyileştirilmiş yaşam kalitesi, sağlık ve refah sağlama anlamına geliyor.
Yaprak Özer: Türkiye’yle uyumlu mu ya da Türkiye uyumlu mu?
Duygu Erten: AB Yenileme Dalgası Önceliklerini şöyle sıralıyor; Enerji yoksulluğu ve kötü performans gösteren binalarla mücadele. Okul, hastane gibi kamu binalarının yenilenmesi. Isıtma ve soğutmanın karbonsuzlaştırılması.
İlk iki konu Türkiye’de devam eden kentsel dönüşüm ve deprem için yenileme hedefleriyle uyum gösteriyor. AB Yeşil mutabakatı kapsamında AB’de devam eden ve yapılacak çalışmalardan Türkiye’nin fayda sağlamasını öngörüyorum.
Yaprak Özer: İnşaat sektöründe hangi kavramlar öne çıkarıyor?
Duygu Erten: Öncelikle, kısaltılmışı NZEB olarak anılan “Yaklaşık Sıfır Enerjili Binalar”. Çoğu durumda net sıfır enerjili binaların, yani enerji ihtiyaçlarının yüzde 100’ünü yerinde üreten binaların mümkün olmadığını ve net sıfır operasyonel karbon içeren karbon azaltma için tüm yaşam döngüsü yaklaşımının bir parçası olarak net sıfır gömülü karbonun takip edilmesi gerektiğini biliyoruz.
Net sıfır, gelecekteki kiracıların yanı sıra alıcılar açısından bir mülkün nasıl algılanıp değerlendirilerek algılanmasında giderek daha önemli hale geliyor. Net sıfır inşa edilmiş ortamlar sunmak için, müşterilerle yakından çalışarak, hem ön değeri (binaların tamamlanmadan önce kiracıları / alıcıları çekme potansiyeli nedeniyle) hem de uzun vadeli değeri (yaşam döngüsü boyunca gelişmiş performansları nedeniyle) artırmak demek. Bu, daha yüksek yatırım getirisi sağlamak, proje ekibi itibarını artırmak ve geleceğe özen gösteren binalarda ikamet edebilecek / çalışabilenler için gurur hissi vermek için muazzam bir fırsat. Dünyada birçok mimarlık/mühendislik firması yaptıkları projelerin 2030 yılına kadar net sıfır operasyonel karbona ulaşmasını taahhüt etmeye başladı. Günümüzün en iyi uygulamalarının ötesine geçmek için sürekli çaba gerekiyor. Net sıfıra taahhüt, proje süreçlerine önemli bir değer getiriyor. Geniş paydaş ekibiyle tutarlı, uyumlu, sonuca dayalı bir yaklaşım için net bir yol tanımlıyor. Bütünleşik tasarım olarak da adlandırılan bu süreç bilime dayalı değerlendirme fırsatları açıyor. Ekibin, proje yolculuğu boyunca bilinçli kararlar ve binanın yaşamı için kolektif sorumluluk almasını sağlıyor. Bir binanın tüm yaşamı göz önünde bulundurulduğu için, operasyonel karbon da toplamın bir parçası. Net sıfır resmini tamamlamak ve gömülü karbon emisyonlarını azaltmak için değer zinciri boyunca tüm paydaşlarla birlikte hareket etmek gerekir.
İkinci önemli kavram <“Gömülü Karbon”. İnşaatın operasyonel olmayan süreçleriyle ilişkili gömülü emisyonların ele alınmasının nedeni ilk olarak, operasyonel sera gazı emisyonlarını azalmak. "Net-sıfır" binaların radara girmesiyle binalar daha fazla enerji tasarruflu hale geliyor. Birçok ülke enerji kaynaklarının karbon yoğunluğunu azaltıyor. Binalar daha verimli hale geldikçe ve enerji kaynakları karbonsuzlaştıkça, yıllık operasyonel sera gazı emisyonları zamanla azalacak. Bu eğilimler beklendiği gibi devam ederse, çok uzak olmayan gelecekte gömülü emisyonların bina emisyonlarının baskın kaynağı haline gelmesi muhtemel.
Yaşam döngüsü değerlendirmesi, kaynak çıkarma işleminden ürünün/binanın kullanımdan kaldırılmasına kadar tüm yaşam döngüsü boyunca bir malzemeden veya üründen kaynaklanan hava, kara ve su üzerindeki çevresel etkileri ölçme bilimi. Bireysel malzemelerin gömülü karbonlarını ve ilişkili süreçlerini ölçmek için kullanılıyor.
Üreticiler, ürünlerin çevresel etkilerini ölçmek ve azaltmak için Yaşam Döngüsü Analizi (YDA)’yı kullanabilir ve bu bilgileri çevresel ürün beyanı orijinali Environmental Product Decleration olan kısaltılmış tanımıyla EPD adı verilen kamuya açık bir belgede herkese açık olarak açıklayabilir. EPD'ler, belirli bir ürünün YDA tabanlı niceliği hakkında veri içerir. Tüm bina YDA tasarım araçları, kullanıcıların bu ürün düzeyindeki EPD'lerden yararlanarak binalarının yaşam döngüsü etkilerini tahmin etmelerini sağlar. Bu tasarım araçları, kullanıcı malzemesi seçimi ve miktar girişlerini, bir malzemenin yaşam döngüsünün her aşaması için temel çevresel etkilerin depolandığı uluslararası EPD veri tabanlarıyla eşleştirerek çalışır. Kullanıcılar girilen her malzemenin çevresel etkisini tahmin edebilir ve yazılım bunları tüm bina sonuçlarında birleştirir. Bu şekilde, bina tasarımcıları YDA tabanlı EPD'leri kullanarak tüm bir binanın çevresel ayak izini belirleyebilir ve yaşam döngüsü sera gazı emisyonlarını ve diğer etkileri azaltmanın yollarını arayabilir.
Yaşam Döngüsü Analizi sayesinde daha verimli üretim süreçlerine sahip malzemelerin seçilmesi; yerel malzemelerin kullanımıyla nakliye etkilerinin en aza indirilmesi; daha az bakım, onarım ve yenileme gerektiren sağlam malzemeler kullanılması; çöp depolama yerine geri dönüştürülebilen malzemelerin seçilmesi sağlanır. YDA kavramı yıllardır var olmasına rağmen, son yıllarda öne çıktı.
Son olarak “Elektrifikasyon” kavramı. Elektrifikasyon, fosil yakıtları (kömür, petrol ve doğal gaz) kullanan teknolojilerin, elektriği enerji kaynağı olarak kullanan teknolojilerle değiştirilmesi sürecini ifade eder. Elektrik üretmek için kullanılan kaynaklara bağlı olarak, elektrifikasyon, sera gazı emisyonlarının büyük yüzdesini oluşturan ulaşım, bina ve endüstriyel sektörlerden kaynaklanan karbondioksit emisyonlarını potansiyel olarak azaltabilir. Bu sektörlerden kaynaklanan emisyonların ele alınması, ekonominin karbonsuzlaştırılması ve nihayetinde iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması açısından kritik öneme sahiptir. Elektriği yakıt kaynağı olarak kullanan teknolojiler, fosil yakıtları doğrudan kullananlara göre ortalama olarak daha düşük karbondioksit emisyonu ile sonuçlanır. Buna ek olarak, birçok devlet politikası yenilenebilir kaynakların ürettiği elektrik miktarını artırmayı hedeflediğinden, elektrik şebekesinin zamanla daha da temiz hale gelmesi bekleniyor. Elektrik üretimi daha az karbon yoğun hale geldikçe elektrifikasyonla ilişkili faydalar gelecekte büyük olasılıkla artacak. Gayrimenkul sahipleri için karmaşık bir konu olan “Elektrikli Emlak Hareketi” yeni bir yeşil dönüşüm hikayesini başlatmak üzere emlak sektörüne giriyor. Bina elektrifikasyonu, fosil yakıt yanmasının sonunu getirecek ve bu nedenle tüm dünyada emlak sektörü bu hareket için stratejiler oluşturmak zorunda. İnşaat sektörünün karbondan arıtılması, sağlık ve güvenlik açısından avantajlarının bir an evvel kullanılması açısından Türkiye’de de gündeme alınması gerekiyor. Konut ve ticari binalar, tüm ülkelerde sera gazı emisyonlarının yaklaşık bir çeyreğini oluşturuyor. Ticari ve konut binalarının çoğu, yer ısıtma, su ısıtma ve pişirme için doğal gaz veya petrol gibi fosil yakıtlara güveniyor. Özellikle Yeşil Mutabakatın gündeme gelmesiyle, şehirler giderek karbon salınımını azaltma hedefleri belirleyecek ve fosil yakıtların yerine geçecek tüm alternatifleri değerlendirecek. Artan yeşil finansman olanaklarından faydalanmak için ticari gayrimenkul yatırımcısı ve yaşam kalitesi için ve COVID 19 sürecinde alınan dersler sayesinde artık kiracılar sürdürülebilir alanlar talep ediyor.
Araçlarda olduğu gibi, konut veya ticari bina enerji ihtiyaçları için fosil yakıtlardan elektriğe geçiş yoluyla binalardan kaynaklanan karbon emisyonları azaltılabilir. Ayrıca, elektrikli ısıtma ve pişirme teknolojilerine geçmek, önemli hava kalitesi avantajları yaratabilir. Bazı elektrikli aletler iç mekân hava kalitesi için, fosil yakıt bazlı emsallerinden daha iyi olabilir. Örneğin doğal gaz pişirme ocakları, kullanımdayken karbon monoksit, azot dioksit ve diğer zararlı kirleticileri serbest bırakır. Tamamen elektrikli binalar yeni bir konsept olmasa da ısı pompaları gibi elektrik teknolojilerindeki gelişmeler, binaların bina sistemlerinin genel artan enerji verimliliğinden ve şebeke ile optimize edilmiş bağlantıdan değer kazanmasını sağlıyor. Bu tür binalar hem geliştirme hem de operasyonlar sırasında önemli maliyet tasarrufu sağlayabilir. Bir bina tamamen elektrik ve yenilenebilir enerji ile çalışana kadar net sıfırın en katı tanımını karşılayamaz. Yaprak Özer: İlgilenenler için mevzuata dair bilgi nerede?
Duygu Erten: Türkiye’de, küresel ısınmayı azaltmak için enerji verimliliğine yönelik 2012 yılında yayınlanan Enerji Verimliliği Strateji Belgesi’nde, Türkiye’de birim Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) başına tüketilen enerji miktarının (enerji verimliliği) 2023 yılı itibarıyla yüzde 20 azaltılması hedeflendi. Bu kapsamda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇSB) önce yeşil binalar sonra yaklaşık sıfır enerjili binalar (NZEB) yönetmeliklerini hazırlamak için komiteler kurdu.
ÇŞB, “Binalar ile Yerleşmeler İçin Yeşil Sertifika Yönetmeliği”nin ilk versiyonunu 14 Aralık 2014’te yayımlandı. 10 Haziran 2021’de ise “Binalar ile Yerleşmeler İçin Yeşil Sertifika Uygulama Tebliği” düzenlemesini yayınladı. 9 Haziran 2021 tarihli mükerrer gazetede yayınlanan düzenleme ile 23 Aralık 2017’de yayınlanan “Binalar ile Yerleşmeler İçin Yeşil Sertifika Yönetmeliği” kapsamında “Yeşil Sertifika” sağlanmasına yönelik değerlendirme, belgelendirme ve denetlenme süreçlerine yönelik ilkeler revize edildi.
AB’nin, 2010 yılında yeniden düzenlenmiş Binalarda Enerji Performansı Direktifini (2010/31/AB sayılı Direktif) kabul etmesi ile birlikte; 31 Aralık 2018 tarihinden sonra yeni yapılacak tüm kamu binalarının, 31 Aralık 2020 tarihinden sonra ise yeni yapılacak tüm binaların Neredeyse Sıfır Enerjili Bina (NZEB) olma zorunluluğu getirdi. TC Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından NsEB rehber kitabı Ocak 2021’de yayınlandı. Türkiye’nin yerel NZEB standardının çıkması bekleniyor.
Yaprak Özer: Gayrimenkul sektöründe temel öncelik alanları neler?
Duygu Erten: Gayrimenkul endüstrisinin iklim eylemi konusundaki atılımları artan hızla devam ediyor ancak 2023’de yayınlanan ULI raporuna göre global olarak makroekonomik belirsizlikler, uygun fiyatlandırma geçiş riski, iklim tehlikelerinin artan yoğunluğu ve hükümet düzenlemelerini proaktif olarak ele alabilmek, gayrimenkul ve arazi kullanım sektörleri için yeni ve devam eden zorluklar ortaya koyuyor.
Yaprak Özer: Öncelik sırası önemli. Türkiye için öncelik sırası;
Duygu Erten:
– Küresel iklim felaketleri ile ilgili zorlukların ele alınması: Seller, fırtınalar, kuraklık ve aşırı sıcak da dahil olmak üzere birçok iklim tehlikesi kapımızda. Sektörümüzde binaların ve yapıların uzun ömürlülüğü ve değerinin yeri ve korunması, gelecekte aşırı iklim olaylarına cevap vermek için nasıl daha hazırlıklı hale getirileceği konusunda çalışmalar başlamalı ve bunlar yatırımcıya iyi açıklanmalı.
– Hükümetler güçlerini ortaya koymalı: teşvik olmadan çok hızlı eyleme geçmek zor görünüyor. Devlet teşviklerinin artırılması gerekiyor.
– Eğitimler artmalı: Akronimlerin ve yeni terimlerin havada uçtuğu bir dönemde yediden yetmişe bu konularda farkındalık eğitimleri alması gerek.
– YES-TR bir an evvel hayata geçirilmeli: Türkiye’nin yerel yeşil ve yerleşme sertifika çalışmaları 4 yıl evvel tamamlandı. Tüm kentsel dönüşüm projeleri bu sertifika sistemini almayı önkoşul koymalı. Kentsel dönüşüm rant odaklı değil, insan odaklı yapılmalı.
– Yeşil işlerin büyümeye devam etmesi: Ülkemizin ve şirketlerin yeni teknolojileri ile yaklaşımları finanse etmek ve ölçeklendirmek için daha fazla yeşil işlerin gerektirdiği yaygın beceri geliştirme girişimleri gerekli olacak.